Sayfalar

Wednesday, April 7, 2021

Derinlemesine SilverFi


Son SilverFi test deneyimim gelen kabloyu satın almamla son bulmuştu. Bu hobideki edindiğim en güzel şeylerden biri olduğunu halen hissettiriyor bana. Sezai bey bu sefer üç adet, yeni siyah seri, ara kablo gönderdi - pardon tam olarak dört adet:  Semerkant, hafif ayarlı başka bir İsfahan, Referans-1 (R1) ve bir hoparlör kablosu!

Soldan sağa Semerkant, Isfahan v1.2, R1

Bir SilverFi kabloyu başka herhangi bir kablodan ayırmak kolay olabilirdi fakat başka bir SilverFi'den ayırmak!? Hafif deli cesaretine sahip ve biraz da kendine güvenen birisi olmama rağmen bu manzara düşüncelerimi karalara bulamıştı. Sanıyorum Sezai bey ile farkında olmadan yüksek boyutlardan bir  kuantum haberleşmesi yaptık. Bir SilverFi hoparlör kablosu imdadıma yetişti. Evet yanlış duymadınız Türkiye'de eşinden sadece iki adet bulunan, bol gümüşlü, kaslı, sinyal-ground birbirinden ayrı  bir hoparlör kablosu bu. Sistemime itina ile takıyorum. 


Bu hoparlör kablosunu evimde iki farklı sistemde iki farklı kablo ile (Jeff'in meşhur ettiği Duelund DC12GA  ve Silnote Orion M2 Master Ref.hızlı bir karşılaştırmaya soktum. Bu noktada çok fazla detaya girmeden özet geçmek istiyorum çünkü bu yazıda anlatmak istediğim şey hoparlör kablosu değil. SilverFi ara-kabloların duyduğum bariz başarımlarının çok benzerini bu hoparlör kablosunda gördüm. Eforsuzluk, ayrışım, şeffaflık, özellikle distorsiyonu net bir şekilde azalmış üst frekanslar (buna parlamayan detaylar diyorum) ve canlı midler göz alıcı. 

SilverFi kabloları beğenen hobidaşların ortak bir ifadesi var "ayrışım". Bunun nedeni kablonun üst düzey bir kalkanlamaya sahip olması, başka bir deyişle RFI / EMI gibi istenmeyen dış gürültüleri iyi bloklamasıyla ilgili değil. Evet siyah bir fon yaratırsanız herşey ayrışık hissedilir. Sıkı durun SilverFi analog kablolarında kalkan kullanmıyor. Hatta bu hoparlör kablosu kablo mimarisinin (twist, quad, helix, örgü vs..) gürültü bloklama getirilerine de sahip değil çünkü böyle bir mimariye sahip değil. Peki nasıl oluyor bu? 

Van Gogh'un renklerindeki kontrast gibi. Bir fenerin merceğini çevirerek ışığını odaklamak gibi. Sesler  yoğunlaşınca "en doğal" haliyle ayrışıyor. Teknik olarak  faz kayması "phase shifting", kabuk etkisi "skin effect" artık ne derseniz.. Evet 20hz-20Khz bir analog kabloda bile olabilecek, henüz ölçüm cihazlarımızın algılayamadığı düzeydeki etkiler belki de. Müzik, sadece 86 milyar nörona sahip muazzam bir ölçü aletine "beyin" değil ruhumuza da işliyor. 

Peki yeni kabloları neyle, nasıl test edeceğim?

Yukarıda görünen   Opera Callas bookshelf tipindeki hoparlör bu hobideki ilk göz ağrılarımdan.Yıllar geçti halen kopamadım. Toplam beş tiz sürücüsü var. Üçü arka kısımda ve süper tiz formunda (Opera bunlara ambiyans tiz sürücüleri demiş), diğer ikisi ise ön tarafta ve üstlerden hafif kırpılmış şekilde kurgulanmış. Göze  uzaktan biraz enteresan ve fazla tiz miş gibi görünse de gerçekte kulağıma gayet dengeli geliyor. Güçlü bir ampli ile 35hz.lere kadar inebilen, şaşkınlık yaratacak boyutlarda bir bas tepkisi ve hızlı midleri var. Bu hobide duyup, sevebildiğim ender bookshelf tipi hoparlörlerden biridir. Arkasında ise yapımı bana ait olan çift kollu diy bir pikap (detayları burada paylaşmıştım ek olarak London Decca Super Gold iğne kullanıyorum) yine yapımı bana ait bir fono ampli, özel yapım Silk Audio Glowmaster KT120 lambalı ampli, her cihaz için izolasyon trafoları, kablolar ve akustik olarak biraz çalışılmış bir oda var.

Albümler

THE BLUE YUSEF LATEEF 

Speakers Corner basımı bir plak detayları burada

Bu albümden iki parçaya odaklanıyorum "Juba Juba" ve "Like It is" 

Juba Juba bir köle gemisinde geçiyor. Lateef'in kederli flüdü köleyi, davul ise kırbacı temsilen şarkı başlıyor. Kasvetli bir hava içinde artan tempo ve duygu yoğunluğu içinden "freedom" naraları duyuluyor. 

Hani derler ya iyi sistemde davul kırbaç gibi olmalı.

Semerkant ile kuru ve enerjik. Biraz sesi açtığınız zaman yüzünüze doğru kayan bir tokat gibi. 

İsfahan ile biraz daha göğsüme doğru ağır bir kırbaç. Bir süre sonra müziğe giren yaylı basın ekstra gövdesi de var.  

Like It Is  ile güverteye çıkıyoruz parlak güneş ve mavi sonsuzluk. Albümün bu en güzel parçasında sayısını bilemediğim adetlerde enstrümanın başında Lateef var. Özellikle flüt ve saksafonu, kendisine eşlik eden yaylı grubu gibi etkileyici.

Semerkant ile flüt çok güzel. Daha doğrusu Semerkant halini sevdim. Saksafon hafif parlak  bir şekilde ön planda. Kablonun henüz alışmadığını bildiğim için dert etmiyorum. 

İsfahan ile kontrbass gövdesi daha fazla duyuluyor. Ziller biraz daha derinden, sakin ve olgun. Piyano ve saksafondaki sertlik azaldı. Üstlerdeki sertliğin azalmasıyla sanki bir tık koyu oldu her şey. Isfahan bu parçada kablo alışmışlığının nimetini yaşatıyor. Yeri gelmişken söylemek isterim. Bu ve aşağıdaki testlerde kullandığım İsfahan kendi kablomdur.


DVORAK - SLAVONIC DANCES

Speakers Corner basımı başka bir plak 

Dvorak, Slavonik Danslar isimli eserini iki set (Op 46 & Op 72) olarak 1878-1896 yılları arasında besteliyor. Başta dört el piyano için yaptığı bu çalışmaları bir süre sonra yakın arkadaşı olan Brahms'dan esinlenerek orkestral bir haline getiyor. Dvorak denilince hiç şüphesiz çoğumuzun aklına Amerika'daki yılları esnasında  bestelediği, meşhur Yeni Dünya'sı gelecektir. Ama Dvorak benim için ilk önce Starodavny dir.  

Opus 72, No :2 in E Minor (Starodavny)

Hayatımı beş dakikalık bir film şeridine sığdırmam istenseydi fonda kullanacağım müzik bu olurdu. Dvorak'ın, bu eseri bestelerken, nelerin etkisinde kaldığına dair yazılı bir kayıt bulamadım. Sanıyorum aşkı ve biraz da 1882 yılında annesini kaybetmesinin hüznü var. Diğer senfonilerinde rastlanmayan düzeyde hüzün, romantizm ve melankolik hava bir arada. Bu parça her iki SilverFi kablo ile çok dokunaklı. Hangisi nasıl çalıyor konsantre olamıyorum. Bu paragrafı neden yazdım onu da bilmiyorum.  

Opus 46. No:8 in G Minor (Furiant)

Baştan söylemek isterim bu parçadan pek haz etmiyorum. Üstdeki kararsızlığımın etkisiyle seçtim. Teknik bir dinleme için uygun olduğunu düşündüm. Fırtınalı bir girişle başlıyor ve devam eden varyasyonları olukça kompleks.  

İsfahan ile büyük bir sahne var. Ziller daha berrak ama parlak değil. Büyük yaylıların ve arkadaki davulların bir miktar daha artan gövdesi ve enerjisi var. 

Semerkant ile küçülen sahne, hafif sönükleşen ziller, azalan bas gövdesi ve kuru bir dabul var. 

Her iki kabloda ayrışım oldukça başarılı tüm enstrümanlar net bir şekilde duyuluyor.

İsfahan bu albümde biraz daha müziğin içine girmek gibi. Semerkant ise daha teknik dinleme gibi. 


Isfahan VS Semerkant 

Semerkan'ın kırılmamış olmasıyla ilgili dezavantajları görmezden gelirsek şöyle bir öneride bulunabilirim: Bas yoğun bir sisteminiz varsa veya mid/bası biraz daha kuru bir ses arıyorsanız Semerkant size göre. Bookshelf bir hoparlör sahibiyseniz ve sese bir miktar daha gövde ve ritm duygusu eklemek istiyorsanız Isfahan size göre.


Şimdi bir üst seviyeye geçiyoruz. 

R1 & Isfahan 

Dijitale dönüyorum. Bu iki kabloyu ve SilverFi hoparlör kablosunu dijital sistemime bağlı olan open baffle hoparlörler bunları süren SS yapıdaki class A ampli üzerinde deniyorum.


NELSON GOERNER - BRAHMS

Son zamanlarda dinlediğim piyanistlerin çoğundan etkileniyorum. Arjantin asıllı bu piyanist onlardan biri. İlk solo Brahms albümü beni fazlasıyla içine çekiyor. Konser repertuarlarında Brahms'ın sonataların uzunca bir süredir yer etmesinden dolayı bariz bir ustalığı olduğunu hissediyorum. 

Isfahan ile bu tip solo piyanoları dinlemekten her zaman keyif alıyorum. SilverFi ile piyano piyano oluyor çünkü. R1'e geçtiğimde beni hoş bir sürpriz daha bekliyor. Nelson'un Steinway piyanosunun alt tonları sadece güçlü duyulmuyor daha kontrollü ve canlı şekilde dinleyiciye dokunuyor. Altlardaki bu kontrolün midleri bir miktar daha detaylı hissetmeme neden olduğunu sanıyorum. Zaten beni içine çeken bir albümü bu sefer gözlerim açık dinliyorum. 

Ufak bir not : Tıpkı Semerkant gibi R1 de henüz alışmamış bir halde bana gelmişti. Bu albümde fazla bir sıkıntı hissetmememe rağmen hızlıca kulak kabarttığım Roth'un Mahler 5nci Senfonisinde sahne ve derinliğin bir miktar zayıf ve üst frekansların ise bir miktar perdeli ve stresli olduğunu gördüm. Bu sıkıntıların alışmaya bağlı olarak büyük oranda azalacağını sanıyorum.

R1 ile biraz daha mid-bas duymak istiyorum. 


BRIAN BROMBERG - THICKER THAN WATER

Hızlı kontbass denilince aklıma ilk gelen ustalardan biridir Bromberg. 2018 yapımı bu albümünden seçtiğim parça A Familia 'da Bromberg'in upright bası R1 ile daha enerjik ve eforsuz çalıyor. Müzik daha rahat akıyor. "Etkileyici" bir dengesizliği yok. Mid tınıları daha iyi duyuluyor. Sağını solunu çekiştirmeden dinlemek istiyorum. 

 
Biraz daha mid-bas ve elektronik

 SEVDALIZA - SHABRANG

Bu albümde Sevdaliza'nın Human Nature isimli bir parçasını kullanıyorum. Albüm odyofil dostların pek haz edeceği türden olmamasına karşın basit bir pop albüm demek de haksızlık olacaktır. Bu hanımefendinin tarzı biraz farklı ve özgün. İngilizce'si mükemmel bir İran'lı olarak elektroniğin bu tarzına doğudan esintiler getiriyor. Human Nature parçasında yapay ve derin bas tonları ile güçlü bir vokal var. Vokal, R1 ile daha rahat  ve etkileyici geliyor hatta bir miktar distorsiyon azalması bile var. Muhtemelen R1 'in ekstra bas kontrolü  neden oluyor buna. 


Isfahan vs R1

R1'in kırılmamış olmasıyla ilgili dezavantajlarını görmezden gelirsek İsfahan'dan daha iyi bir kablo olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sezai bey,  R1 modelini özellikle bookshelf tipinde, bas tepkisi zayıf sistemlere öneriyor. Buna katılmakla beraber güçlü bas tepkisi olan bir sistemde de kendisini daha başka şekillerde gösterebileceğini düşünüyorum (Sevdaliza'nın sesi, Steinway ve Bromberg'in enerjisi, canlılığı ve mid tınıları). 


Kablolarla ilgili son sözler

Semerkant ve Isfahan aynı familyanın kabloları. Bu ifadem sadece fiziksel olarak değil ses karakterleri açısından da geçerli. Hafif nüans ve ton farklılıkları var. Isfahan ile duyulan gövde Semerkant'a yapılmış bir eklenti gibi. R1 ise başka bir kablo. Daha fazla fiziksel farkları var (tel sayısı ve kılıf malzemesi)  ve sesi de farklı. Mid-bas olarak odaklanırsak gelen şey bir nüans veya gövde eklentisinden ziyade artikülasyon, enerji ve detay. Bunlar R1'i benim gözümde Semerkant/Isfahan familyasından ayırdı. Eksi yanlarına gelirsek R1'in üst seslerdeki şeffaflığı ve sahne derinliği elimdeki alışmış Isfahan'ın düzeyinde değildi. Zaman geçtikçe buradaki açığının büyük oranda kapanacağını sanıyorum.


Tebrikler Sezai bey.

Müzikle kalın.




No comments:

Post a Comment